BLANTERSWIFT101

Denizlerdeki tehlike

17 Nisan 2016 Pazar

    Türkiye'deki denizlerde biyoçeşitlilik azalırken denizlerde balık başta olmak üzere canlı türlerinin miktarında hızlı bir düşüş var. Deniz ekosistemlerindeki kirlenme, küresel ısınma ve denetimsiz avcılık büyük sorun teşkil ediyor. Bununla birlikte, Türkiye'de devlet. halen sürekliliği olan bir deniz ve balıkçılık politikası belirlemedi.


    İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Saadet Karakulak, ''Bütün balık stoklarımızda ciddi bir azalma var. Biyoçeşitlilikte de düşüş görülmekte'' dedi. Karakulak, denizlerdeki balık stoklarının azalmasındaki nedenlerin aşırı avlanma, kirlilik, istilacı veyabancı türlerin sisteme girmesini olduğunu söyledi.

   İstilacı yabancı türler yerli türlere baskın geliyor


     Deniz ekosistemine giren istilacı yabancı türler çoğunlukla endemik denilen yerli türler üzerinde baskı oluşturuyor. Karakulak, bu duruma örnek olarak, Atlantik Okyanus'undan Karadeniz'e gelen Taraklı Medus örneğini veriyor ve açıklıyor, "Taraklı Medus, balık yumurtası ve lavrası ile beslenerek  Karadeniz'de hamsi stoklarının düşmesine sebep oluyor." Yabancı istilacı türler, gemilerin balans suları veya küresel ısınma sonucu göç ile yerli ekosisteme giriş yapabiliyorlar. Ayrıca Karakulak, iklim değişikliği sonucunda su sıcaklığının artması nedeniyle denizdeki akıntı sistemlerin etkilendiğini ve balıkların göç yollarının değişebileceğini belirtti. Su sıcaklığındaki artış balıkların üreme periyotlarının da değişmesine yol açabiliyor. Karakulak, "Türkiye'de deniz üzerine çalışmaların küçük bütçeli olduğunu belirtirken, tüm denizleri izlemeye yönelik daha büyük projeler yapılması gerekiyor" diye sözlerine devam etti.

Prof. Dr. Saadet Karakulak, devletin iyi bir balıkçılık politikası belirlemediğinin altını çizdi. 

İstanbul Üniversitesi deniz ekosistemi, avcılık ve beslenme ilişkisinin ayrıntılı araştırıldığı bölümlere sahiplik ediyor.

    

    Devletin balıkçılık politikası belirsiz


   Saadet Karakulak, ''Devlet öncelik vermediği ve iyi bir balıkçılık politikası belirlemediği için büyük bütçeli bilimsel çalışmalara maalesef yer yok. Dünyada ise balık stoklarının sürekli izlendiğini ve araştırmalar sonucunda bir hesaplamaya gidiliyor" diyerek Türkiye'nin deniz politikaları ile ilgili çalışmaların yetersizliğini dile getirdi. "Gelişmiş ülkelerde eğer stoklar ciddi anlamda tehlikeye giriyorsa balıkçılık durdurulabiliyor ve balıkçının  mağduriyeti gideriliyor. İşte bu noktada devlet teşvikleri devreye giriyor" diyerek sözlerine devam etti.

   ÖTV hariç belirgin teşvik yok


     Prof. Karakulak, Türkiye'de balıkçılara "ÖTV"(Özel Tüketim Vergisi)li mazot teşvikinden başka destek olmadığını belirtti. Karakulak, ''Eğer balıkçılığın aktivitesi durdurulucaksa devlet teşviklerinin olması lazım. Av aracı yasaklanıyorsa balıkçıya av yapma dediği an; balıkçı kooperatiflerine hemen devlet desteği artar. Böylelikle balıkçının ekonomik anlamda zarar görmemesi sağlanır" diye devam etti. Karakulak; "Hem balıkçılığın hem de deniz ekosisteminin korunması gerektiğini özellikle belirtirken balıkçılığın dünyanın en eski mesleklerinden biri olduğunun altını çizdi. Karakulak, FAO diye bilinen Dünya Gıda Örgüt'ünün de, hem gıda güvencesi hem de işsizliğin azalması için balıkçılık mesleğinin mutlaka devam etmesi gerektiğini vurguladığını söyledi.

     Yasadışı avlanma balık türlerine zarar veriyor


    Karakulak iki türlü endüstriyel balıkçılık yapıldığını söylüyor. Gırgır balıkçılığının hamsi, sardalya gibi balıkların avlanması, troll balıkçılığının ise dip balıklarını avlanması ile alakalı olduğunu ekledi. Endüstriyel balıkçılık aşırı avlanma sorunu meydana getiriyor. Özellikle troll balıkçılığı deniz dibini taradığı için buradaki deniz çayırlarına zarar veriyor ve olgunlaşmamış balıkları da avlayarak balık populasyonunu azaltıyor. Deniz çayırları denizdeki ekosistemde çok önemli bir yer tutuyor çünkü hem balıklar burada besleniyor hemde burada yumurtluyorlar. Deniz çayırlarının zararını en aza indirip ekosistemin geri dönülemez bir şekilde zarar görmemesi için troll balıkçılığının kıyıdan en az üç mil açıkta yapılması lazım. Ayrıca hassas alanlarda troll balıkçılığının yapılmaması çok önemli bir meseledir ki bir iç deniz olan Marmara'da troll avcılığı kesinlikle yapılmamalı. Marmara boğazlarla birlikte byiolojik bir koridor olarak balıklar için çok önemli bir göç noktasıdır. Esasen 1971 yılında 1380 sayılı su ürünleri kanunuyla Marmara'da troll avcılığı yasaklandı. Fakat yeterince denetim olmadığı için troll avcılığı Marmara'da yasadışı olarak yapılıyor.

    Avlanan ürünler kayıt altına alınmalı


    Prof. Karakulak, teknelerin karaya çıkışta uzmanlarca kontrol edilmesinin önemini vurgularken ''Bütün balıkçıların avladığı ürünün kayıt altına alınması lazım'' diye belirtti. Gelişmiş ülkelerde gözlemci sisteminin çok önemli olduğunu söylerken mesela on beş metreden büyük tüm gemilere birer gözlemci verilebiliyor. Böylece avcılık sahası, avlanan türler ve avlanma miktarı kontrol altına alınabiliyor. Böylece stok çalışmaları için veri elde edilebiliyor. Karakulak, ''Türkiye'deki istatistikler gerçeği yansıtmıyor. Kaçak avcılık var ama hangi oranlarda yapılıyor bilmiyoruz'' dedi.

    Balıklar ekosistemdeki tüm türler ile ilişki içinde


    İstanbul Üniversitesi'nden Doç. Dr. Melek İşinibilir Okyar'da gerek Çevre Bakanlığı'nın gerekse Tarım Bakanlığı'nın denizlerdeki biyoçeşitliliğin ve stokların durumları için izleme çalışmaları yapıldığını söyledi. Denizlerdeki biyoçeşitlilik incelenirken ekosistem içerisindeki beslenme zincirlerinin hepsinin ayrı öneminin olduğunu belirten Okyar ''Özellikle planktonlarla ilgili konuşulursa daha çok üniversitelerin kendi özel ilgileriyle yapılan çalışmalar var. Çünkü çalışma denilince genellikle ekosistemdeki zincirin en üst noktasına 'balığa' bakılıyor. Ama aslında balığı inceleyebilmek için alt zincirlere bakmak lazım.'' dedi. Okyar, denizdeki yaşamın mikrobiyolojik yönününde unutulmamasını salıklarken balıkların ancak çevresel koşulları uygun bir ortamda yaşayabileceklerini ve popülasyonlarını arttırabileceklerini belirtti.
Doç. Dr. Melek Okyar artan ötrafikasyon süreci ile ilgili Marmara'da yıkım olacağını düşündüğünü belirtti.

Türkiye'de uzay araştırmalarından bile pahalı olan deniz stok izleme çalışmaları düzenli olarak yapılmıyor   


     Okyar, Türkiye'nin en büyük eksikliğinin her konuda ama özellikle denizel çalışmalarda (balık veya plankton üzerine) izleme çalışmaları olduğunu belirtirken ''Elimizde uzun süreli datalar yok'' dedi. Avrupa'da 1800'lü yıllardan beri bölgelerin izleme çalışmalarının yapıldığını belirten Okyar, mesela Adriyatik Denizi'nin mevsimsel, aylık ve haftalık olarak izlendiğini söyledi. Okyar, ''Bizde bir çalışma yapılıyor, bütçesi bittikten sonra o bölge tekrar takip edilemiyor. Biz bilim insanları olarak bunları yapmayı çok istiyoruz ama takdir edersiniz ki bu bütçeyle alakalı birşey. Deniz çalışmaları son derece masraflı çalışmalar. Uzay çalışmalarından bile pahalı olduğu söyleniyor'' dedi. 

Denizanaları balıklara güçlü bir rekabetçi oluyor. 


    Okyar, küresel ısınmaya bağlı olarak zararlı denizanaları pek çok dünya ülkesinde ciddi sorunlar yaratmaya başladığının altını çizdi. Bu durumun balıkçılığı ve insan sağlığını etkilediğini belirten Okyar, sıcaklık ile bu canlıların yayılım alanlarının genişlediğini belirtti. Türkiye'deki denizlerde Süveyş Kanalı vasıtasıyla gelmiş Hint okyanusu kökenli zararlı denizanalarının olduğunu belirten Okyar, ''Bizimde bunları çok ciddi anlamda takip etmemiz ekonomi ve insan sağlığı ile ilişkisini irdeleyecek projeler yapmamız lazım'' dedi. Denizanaları balıkların beslendiği zooplanktonları tükettiği için balığa ekosistemde çok ciddi bir rekabetçi oluyor. Ayrıca balık doyduğunda besin almayı bırakırken denizanasının doyma hissi bulunmadığından sürekli beslenmeye ve balığın avını tüketmeye devam ediyor. Bir diğer önemli sorun ise denizanlarının balık yumurtası ve lavrası da tüketmesi.

Ötrafikasyon süreci ile zararlı planktonlar artıyor  

  

     Ekosistemdeki denizanalarının ve zararlı planktonların  artmasının bir diğer nedeni ise organik ve endüstriyel kökenli kirlilik ve birçeşit gübreleme olan ötrafikasyon süreci. Gerek arıtılmadan denize dökülen lağım suları gerekse endüstriyel atıklar denizde meydana getirdikleri bu süreçte fitoplanktonlar artıyor. Su yüzeyinde tabaka oluşturan fitoplanktonlar güneşten aldıkları ışığı kullanarak gündüz oksijen üretiyorlar. Bununla birlikte suya güneş ışığının girmesini engelliyorlar. Oksijen seviyesinin de düşmesiyle birlikte denizin alt tabakalarında yaşayan canlılar zaman içinde oksijensiz kalarak ölüyorlar. Daha sonra fitoplanktonların kendileri de ölerek ortamda sülfür oluşmasına sebeb oluyorlar. Tahammülü olmayan canlılar ortamdan kaçabiliyorlarsa ayrılıyorlar. Ortama uyum sağlayamayan türler tükenirken denizanası gibi tahammülü yüksek türler artışa geçiyor. 

Marmara'da yıkım olabilir


    Okyar, 'Redlight' dediğimiz olayda bununla alakalı derken ''Son yıllarda Marmara Deniz'i kırmızıya ve portakal rengine boyanır. Geçende İzmit bölgesinde olmuştu. İzmit Körfezi tamamen kırmızıydı. Bu ötrafikasyon sonucudur. Özellikle toksik maddeler üreten fitoplanktonlar kırmızı pigment oluşturarak bu 'Redlight' olayına sebeb oluyor.  Oksijen seviyesi düşüyor ve ekosistemdeki türler azalıyor. Bunun Marmara'da sık rastlanması balık açısından Marmara'da yıkım olacak  diye düşünüyorum. Alttaki tabakalar ne kadar sağlıklı ise üstteki tabakalar da o kadar sağlıklı olur'' dedi. 

Sosyal Medyada Düşünceler,




İstanbul Üniversitesi nerededir?

Haber: Foto Haber
Fotoğraf: Faruk Aydıner

Bu Blogda Ara